29 Nisan 2009

TÜRK SANAT MÜZİĞİ VE MÜSLÜMAN OLMAK

İzmir'de Meyhane
Geçen gece yine günün yorgunluğu üzerine yenen yemek ve daha önce de bahsettiğim meşhur fil derisi kanepem (daha önce koltuk demiştim ama sanırım kanepe daha doğru olacak) elele verip erkenden uykumu getirdiler. Tabi ben gereğinden fazla uykuyu sevmeyen biri olduğum için, çok geçmeden yatağıma da geçmiş olsam, gecenin bir köründe uyandım ve telefonumdan Facebook hesabıma bakma gafletinde bulundum. Başka bir yazımda değinebileceğim, özelden gelmiş bir mesaj üzerine kendimi sabahın 3'ünde Türk Sanat Müziği dinlerken buldum. Bende anısı çok fazla olan ve inanılmaz sevdiğim bir parça olan "Haydar Haydar" parçasını bilmiyorum kaç farklı ağızdan, kaç defa dinledim o gece...

Bu şarkıdan yola çıkarak yine birsürü şeyi düşündüm. Öyle ki, kendime gelip neler düşündüğümü farkettiğimde kendime 'buraya nasıl geldim ben yahu' diye sormadan edemedim. Şarkılarımızı düşündüm, hem de halka mal olmuş en köklülerini... Büyük aşkların, özlemlerin, ve en derin duyguların en ustaca anlatıldığı bu eserlerde yeri geldiğinde de içki sofralarının, "sevilen(!)" sevgililerin, kaldırılan eteklerin, çayırların, çimenlerin en açık dille anlatılması dikkatimi çekti. TSM ve fasıl dediğimizde de aklımıza ilk gelen mekânların hep meyhaneler, rakı sofları olması da cabası. Rakı, tam kökeni bilinmese de Türk olarak pek bir övündüğümüz ve sahiplendiğimiz bir içki. Geçen yıllarda ilgisizliğimizden dolayı lokumun yurtdışı isim hakkını alan Rumların "Turkish Delight" olan İngilizcesini ne yapacaklarına kimse çok önem vermezken eminim bu rakıya olsa kıyamet kopardı ki rakının sahibi, dediğim gibi, belli bile değil.

Yani tüm bunlardan ortaya çıkardığım Türklük, rakı, meyhaneler, TÜRK Sanat Müziği, ve yâri kıyıda, köşede, çayırda, çimende sıkıştırmalar arasında kuvvetli bir bağ olduğuydu; bunların hepsi Türk kültüründe vardı. Bunu kim inkâr edebilir?! Peki nerede bugün meydanları dolduran "Türk müslümandır!" çığlıkları yada çekilen kırmızı hatlar ve namus zabıtaları? Ya ben birşeyleri kaçırıyorum yada bu işte ciddi bir tezatlık söz konusu. Nasıl Türkler hem müslüman olup hem de içkiyi ve cinselliği bu denli meşru yaşayabilmiş? Hani benim fikrimi sorarsanız ben zaten İslâmiyet hakkında çoğu insandan farklı düşüncelere sahibim. Ben, zamanla uzaklaşıp iyice unuttuğumuz Türko-İslâm ile her geçen gün daha da benimsediğimiz ve bu nedenle ülke içinde kesin ayrılıklar yaratan Arap-İslâm sentezleri arasında derin farklılıklar olduğuna inanıyorum. Hatta bu bahsettiğim tezatlığın temel taşlarından biri de zamanla unutulan bu ayrımdır gibi geliyor. Kültür ile din arasındaki ayırım kaybolurken dinî kimlik herşeyin üzerini kaplamaya başlıyor!

Türkler yüzyıllarca, hatta binyıllarca çeşitli coğrafyalarda yaşamış ve ciddi anlamda değişimler, gelişimler geçirmiş. Türk kültürü dediğimiz şey de tüm bu birikimlerin bir sentezi aslında. Ama son yıllarda artan din üzerinden yapılan manevi baskılar sayesinde bu kültür İslâmlaştırılıyor ve Araplaştırılıyor. Bu değişimin hızına baktığımda da yakında birçok TSM eserinin yasaklanması, rakının kaldırılması, yada meyhanelerin, hatta Çiçek Pasajı'nın eskiden çoğu meyhanenin olduğu gibi sadece yabancıların yönetimine bırakılması bile söz konusu olabilir.

Hoş o zamana gelene kadar ülkenin geleceği ne olur bilinmez ama bu arada büyük önder Atatürk'ün lâiklik savaşında ne kadar haklı olduğu hergün bir kez daha ortaya çıkıyor. Ben, O'nun verdiği bu savaşı kültürel kimlik ile dinî kimliği, böylece de sosyal yaşamımız ile dinî yaşamımızı sağlıklı bir şekilde ayırmak olarak algıladım hep. Herkes 'Atatürk böyle istedi' diye birçok şeyin peşinden gidiyor. İnançlarının temellerinde yeterince bilgi birikimi yok. Seviyoruz takip etmeyi üzerinde çok düşünmeden! Peki o zaman dinî fanatiklerden ne farkımız kalıyor? Hâlbuki bir yandan Atatürk'e hak verip, izinden giderken, biraz da düşünmeyi denesek o zaman O'nun düşündüğü nedenlerin belki tamamını değil ama önemli bir kısmını da anlayabilirdik. Açıkçası ben hâlâ bu ülkenin bu konuda karnesinin zayıf olduğuna inanıyorum!

Nerede o eski bilinçli, özgüvenli, ve hoyrat meydan okumalar? Ne güzel söyler "Haydar Haydar":
Sofular haram demişler bu aşkın şarabına,
Ben doldurur ben içerim
Günah benim kime ne!
Böylesine bir konu için elbet söylenecek çok şey var ama yavaş yavaş...

ugurarcan | 29-Nisan-2009 | KCo.

1 yorum:

  1. IV. Murat aklıma geldi tabi bize anlatılan şekliyle. Yazının sanat müziğiyle başlatılması da ayrı bir güzel...Söylediklerinde hemfikirim ayrıca...

    YanıtlaSil