Bir lise baharında yaşanan bir aşk vardı zamanında. İlk bakışta yükselen kalp atış tempoları, ellerde yoğun terlemeler ve o sevilen gözlerin derinliklerinde kaybolma korkusuyla kaçamak bakışmalar... Saatler, günler, aylar süren şarkılı konuşmalar vardı. Artık selamlaşmalardan başlayıp "İyi geceler" dileklerine uzanan yoğun mesajlaşmalarda tek araç şarkılardı. Şarkılarda buluşmalar, rüyalarda kavuşmalarla geçen uzun geceler vardı. Kemanım yoktu ama O'nun için yazdığım sözler, yazıldığına inandığım sözler ve melodiler ile en büyük senfonik konserler veriliyordu kalbimde.
Kavuşulmayan, imkansız bir aşktı O. Bir uzatmalı aşk, bir hayal, bir rüya, bir alışkanlık hatta saplantıydı artık. Tekrar tekrar ayrılmaların ardından gelen seri barışmaların getirdiği gerçekliğe dönüşler zaman zaman bozuyordu büyüyü. Sanki ayrı kalmak, hep ulaşılmaz olarak görmek, "Seni uzaktan sevmek, aşkların en güzeli" fonda çalarken iç çekerek ağlamak çok daha güzeldi beraber koyun koyuna yatarken O'nun saçlarını koklamaktan. Acı çekmek sanki daha özeldi. Belki de daha kolay... Kaçmak, O'nla uğraşmamak, kendimi O'na uydurmamak ama uzaktan sevmek, şiir yazmak, ağlamak, sayfalar dolusu özlem haykırmak daha kolaydı. 5 yıl geçti böyle. Hiç kavuşamadan, sürekli acı içinde. Başkaları ile beraberken bile ikimiz, birbirimize attığımız şiirlerde veya romanlarda bile bulamadığım sevgi dolu sözleri sürekli bekleyerek, "Bugün olmadı, umarım yarın" demekle geçti tam 5 yıl. 22 yaşındayım, 5 yıl hayatımın 4’te 1’i...
Hayatımda aşkı aradım, çapkın dendi. Küstüm, ibne mi oluyorsun dendi. Ama ben bekledim, çok denedim, denemenin en doğru yol olduğuna inandım. Bu yaz ilk kez kalbimi herşeye kapadım. Düşündüm, yapmadım. Önce kendime bakmalıyım dedim, sonra dışarı. Ama aşka olan inancımı hiç yitirmedim. Sevginin yeryüzündeki en büyük güç olduğuna inandım. Biraz zor olduysa da o eski aşkı unuttum, yada unutmasam da yenileriyle onu kıyaslamamayı öğrendim. O ilkti... Sanırım sadece etkisinden kurtulabilirdim. Tek O kanatabildi kalbimi, onlarca yolcudan en büyük kazığı O attı hancıya. O'nun adı benim için hep özel, hep güzel kaldı.
* * *
Geçen gece YAŞAM adını verdiğim bayanla konuşma kararı aldım. Annemleri gidecekleri yere bıraktım ve hemen eve döndüm. Ama korkuyordum... O'nun kadar güleç, arkadaş canlısı, sevecen, yaklaşılması kolay birine gidip "Merhaba!" demem uzun, ama çok uzun zaman aldı. Çok voltalar attım sitede, şaşkın ve meraklı bakışları altında diğer evlerin. Çok düşündüm beni bu kadar korkutan neydi diye. Dünyada bu kadar neşeli ve arkadaş canlısı birine konuşmaktan bu kadar korkan tek ben miyim acaba diye. Acaba benim yüksek enerjimden, neşeli tavrımdan ve etrafıma olan sıcak ve arkadaşçıl tavırlarımdan korkarak bana yaklaşamadıklarını söyleyenler haklı mıydı? Bilmiyorum... Ama ben çok zorlanıyordum. Onlar balkonda benim varlığımdan habersiz, sonradan adının "yanık" olduğunu öğreneceğim iskâmbil oyununu oynuyorlardı. Ben ise ciddi bir telaştaydım. Normalde hiç konuşmadığım insanlarla konuşuyor, gitmediğim, yürümediğim yerlerde yürüyordum tüm gece sırf evin etrafında olayım diye. Tüm telefon konuşmalarım balkona nâzırdı belki balkondan aşağı bakarlar sesime de selâm veririm diye.
Gecenin ilerleyen saatlerinde, yaklaşık olarak geçirdiğim 1-1,5 saatlik debelenme ve kendime kızma sürecinden sonra son defa kapılarının önünden geçmeye karar verdim. Sanki site içinde yürüyüşe çıkmış edasını bozmadan, ki bu hiç mi hiç yapmadığım birşeydir, onların oyunlarının bittiğini gördüğümde yola koyuldum. Yüreğim çok hızlı çarpıyordu. Kıza aşık olmamıştım ki zaten tanımadığım birine nasıl aşık olacağım ama O'na yakın zamanda söylemeyeceğim büyük hayranlığımı da inkâr edemezdim. Çok güzel bir genç bayan, yaşıma denk ve yaşama olan aşkı, azmi, ve direnci ile beni kendine çekmiş. Aşk değil ama O’nunla artık sadece O'nu uzaktan izlemekten öte birşeyler paylaşmak, O'nu tanımak, sorular sormak istiyordum. Son yarım saattir hissettiğim o midemdeki gücün bir an için kaybolduğunu ve o kapıya doğru süzüldüğümü hatırlıyorum ilk adımımı kendime "Sen yaparsın, unutma, güçlüsün!" telkinleriyle atarken. Kapısına yaklaşırken O'nun sesini duydum, "Ben yaparım" deyişini. O'nun artık her sözü sanki bana hayat dersi gibiydi. Evet, BEN YAPARDIM. O an kapıdan çıktı, beni gördü ve selâm verdiğimde O, muhteşem gülüşüyle aynen cevap verdi. "Merhaba!"
devam edecek...
ugurarcan | 02-Ağustos-2004 | Yalıkavak
photograph by Rik (4ball)
yazıyı okuduğumda sonunda acaba ne olacak diye beklerken devam edecek kısmı beni daha da merakta bıraktı devamını bekliyoruzz...:) senem
YanıtlaSil