Önce doğduğum evi yıktılar,
Sonra ilkokulum taşındı,
Derken babamı aldı derin sessizlik,
Dedem, babaannem çok beklemedi ardından,
Diğer eş dost derken silinen hayatımdan,
En değerli yıllarım olan ergenliğim silindi
Değiştirilen bir isim tabelasında çok sevdiğim lisemin.
Hayat almış silgisini eline siliyor geçmişimi
Sanki yeterince sayfası yokmuş gibi benim için de,
Yer açıyor geleceğime...
Silemez ama...
Nasıl silecek annemin hala anlattığı 4 yaş muzurluklarımı?
Nasıl silecek babamın kucağında ettiğimiz sohbetleri,
Koyu Galatasaraylı olmamıza rağmen ilk defa beni götürdüğü Beşiktaş-Fener maçındaki heyecanımı?
Nasıl silebilir ki üzerinde zıpladığımız,
Karın ağrıları içinde güldüğümüz,
Ağlayacak omuz bulmanın en kolay olduğu o ortaokul-lise sıralarını..?
Nasıl silebilir ki..?
Yıkılan binalar gider yenileri gelir,
Evler satılır, insanlar ölür ama anılar hep kalır.
Bize kalan sadece hatırlardır bu hayatta
Hani kıymetini hiç bilmediğimiz o yıllardan, ve hiç bilemeyeceğimiz.
Yaşam devam ediyor ya varsın silinsin geçmiş,
Yenisini yaparım ben de ne olacak?
Hem de daha sağlam ve daha büyük.
O siler ben yazarım, kalem bende nasılsa.
Temiz sayfalara yeniden yazarım geleceği, daha güzelini.
Gün gelir fani bedenimiz de silinir belki kim bilir!
Yinede yaşadıklarımızla izimiz kalır elbet bu dünyada.
Satın, alın, yıkın geçin istediğiniz herşeyi geçmişime ait,
Ama yüreğiniz yetmez benden anılarımı almaya,
Beni ben yapan anılarımı...
* * *
Yaşamak, geçmişten ders alıp anı tecrübe etmek ve geleceğe ilerlemektir. Geçmişe takılıp onu yeniden yaşamaya çalışanlar bugünü ve yarını da ellerinden kaçırırlar. Bunları göz önünde bulundursam da bizi biz yapan çok önemli bir etkenin anılarımız olduğunu biliyorum. Bu yazıyı da anılarıma verdiğim değer hassasiyetiyle yazdım.
* * *
picture: Jens Hoffmann
Ne senin kadar sair, ne de cesur olmadigimdan kendim hakkinda birsey yazamiyorum/paylasmak istemiyorum; ama Nazim'dan okuyabiliriz bir kez daha:
YanıtlaSilOTOBIYOGRAFI
1902´de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşımda Halep´te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova´da komünist Üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova´da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim
kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin
hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir
otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pırağ´dan Havana´ya
Lenin´i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924´de
961´de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır
partimden koparmağa yeltendiler beni
sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim
951´de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52´de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü
sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim Şarlo´ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın
içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana
başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
ama durup dururken de yalan söyledim
bindim tirene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21´den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
ama kahve falıma baktırdığım oldu
yazılarım otuz kırk dilde basılır
Türkiye´mde Türkçemle yasak
kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan filân olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün Berlin´de kederden gebermekte olsam da
insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
başımdan neler geçer daha
kim bilir.
-Nazım Hikmet
...
The great humanity has no shade on
his soul
no lamp on his road
no glass on his window
but the great humanity has HOPE
You CAN'T live without HOPE.
-Nazim Hikmet
The Forgotten (2004) by Julianne Moore; bu filmi seyrettin mi? Aynen siirinde yazdigin gibi; bir annenin 8 yasinda ucak kazasinda olen ogluna dair tum anilari, hatta gecmiste 'var oldugu' gercegi alien guclerce silinmeye calisilan bir supernatural thriller film. Ben oldukca begenmistim...
YanıtlaSilI miss a copyright with my name and a link to my homepage!!
YanıtlaSiloğlum sen adam olmazsın!!!seminer seni bozdu daha beter kafayı yedin.Nolcak senin bu halin merak ediyorum?
YanıtlaSilalper
alper.mulayim@digiturk.com.tr
Şiirinle sıçtın ağzıma, yıktın beni. Zaten sulugöz olmuşum iyice, babamın sene-i devriyesinde.
YanıtlaSilBir eski şarkı yetmişlerden, bir eski mevzu çocukluğumdan, yetiyor artık boğazımı düğümlemeye.
Herhalde yaşlanıyorum artık iyiden iyiye.
Seni seven dostun Müjdat