10 Mayıs 2007

Hayat, Silgi ve Ben

Sharing Memories 2
Önce doğduğum evi yıktılar,
Sonra ilkokulum taşındı,
Derken babamı aldı derin sessizlik,
Dedem, babaannem çok beklemedi ardından,
Diğer eş dost derken silinen hayatımdan,
En değerli yıllarım olan ergenliğim silindi
Değiştirilen bir isim tabelasında çok sevdiğim lisemin.

Hayat almış silgisini eline siliyor geçmişimi
Sanki yeterince sayfası yokmuş gibi benim için de,
Yer açıyor geleceğime...

Silemez ama...
Nasıl silecek annemin hala anlattığı 4 yaş muzurluklarımı?
Nasıl silecek babamın kucağında ettiğimiz sohbetleri,
Koyu Galatasaraylı olmamıza rağmen ilk defa beni götürdüğü Beşiktaş-Fener maçındaki heyecanımı?
Nasıl silebilir ki üzerinde zıpladığımız,
Karın ağrıları içinde güldüğümüz,
Ağlayacak omuz bulmanın en kolay olduğu o ortaokul-lise sıralarını..?
Nasıl silebilir ki..?

Yıkılan binalar gider yenileri gelir,
Evler satılır, insanlar ölür ama anılar hep kalır.
Bize kalan sadece hatırlardır bu hayatta
Hani kıymetini hiç bilmediğimiz o yıllardan, ve hiç bilemeyeceğimiz.

Yaşam devam ediyor ya varsın silinsin geçmiş,
Yenisini yaparım ben de ne olacak?
Hem de daha sağlam ve daha büyük.
O siler ben yazarım, kalem bende nasılsa.
Temiz sayfalara yeniden yazarım geleceği, daha güzelini.
Gün gelir fani bedenimiz de silinir belki kim bilir!
Yinede yaşadıklarımızla izimiz kalır elbet bu dünyada.

Satın, alın, yıkın geçin istediğiniz herşeyi geçmişime ait,
Ama yüreğiniz yetmez benden anılarımı almaya,
Beni ben yapan anılarımı...

* * *
Yaşamak, geçmişten ders alıp anı tecrübe etmek ve geleceğe ilerlemektir. Geçmişe takılıp onu yeniden yaşamaya çalışanlar bugünü ve yarını da ellerinden kaçırırlar. Bunları göz önünde bulundursam da bizi biz yapan çok önemli bir etkenin anılarımız olduğunu biliyorum. Bu yazıyı da anılarıma verdiğim değer hassasiyetiyle yazdım.
* * *

picture: Jens Hoffmann

5 yorum:

  1. Ne senin kadar sair, ne de cesur olmadigimdan kendim hakkinda birsey yazamiyorum/paylasmak istemiyorum; ama Nazim'dan okuyabiliriz bir kez daha:

    OTOBIYOGRAFI

    1902´de doğdum
    doğduğum şehre dönmedim bir daha
    geriye dönmeyi sevmem
    üç yaşımda Halep´te paşa torunluğu ettim
    on dokuzumda Moskova´da komünist Üniversite öğrenciliği
    kırk dokuzumda yine Moskova´da Tseka-Parti konukluğu
    ve on dördümden beri şairlik ederim

    kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
    ben ayrılıkların
    kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
    ben hasretlerin

    hapislerde de yattım büyük otellerde de
    açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir

    otuzumda asılmamı istediler
    kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
    verdiler de
    otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
    elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pırağ´dan Havana´ya

    Lenin´i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924´de
    961´de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır

    partimden koparmağa yeltendiler beni
    sökmedi
    yıkılan putların altında da ezilmedim

    951´de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
    52´de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü

    sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
    şu kadarcık haset etmedim Şarlo´ya bile
    aldattım kadınlarımı
    konuşmadım arkasından dostlarımın

    içtim ama akşamcı olmadım
    hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana

    başkasının hesabına utandım yalan söyledim
    yalan söyledim başkasını üzmemek için
    ama durup dururken de yalan söyledim

    bindim tirene uçağa otomobile
    çoğunluk binemiyor
    operaya gittim
    çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
    çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21´den beri
    camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
    ama kahve falıma baktırdığım oldu

    yazılarım otuz kırk dilde basılır
    Türkiye´mde Türkçemle yasak

    kansere yakalanmadım daha
    yakalanmam da şart değil
    başbakan filân olacağım yok
    meraklısı da değilim bu işin
    bir de harbe girmedim
    sığınaklara da inmedim gece yarıları
    yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
    ama sevdalandım altmışıma yakın
    sözün kısası yoldaşlar
    bugün Berlin´de kederden gebermekte olsam da
    insanca yaşadım diyebilirim
    ve daha ne kadar yaşarım
    başımdan neler geçer daha
    kim bilir.

    -Nazım Hikmet
    ...
    The great humanity has no shade on
    his soul
    no lamp on his road
    no glass on his window
    but the great humanity has HOPE
    You CAN'T live without HOPE.
    -Nazim Hikmet

    YanıtlaSil
  2. The Forgotten (2004) by Julianne Moore; bu filmi seyrettin mi? Aynen siirinde yazdigin gibi; bir annenin 8 yasinda ucak kazasinda olen ogluna dair tum anilari, hatta gecmiste 'var oldugu' gercegi alien guclerce silinmeye calisilan bir supernatural thriller film. Ben oldukca begenmistim...

    YanıtlaSil
  3. I miss a copyright with my name and a link to my homepage!!

    YanıtlaSil
  4. oğlum sen adam olmazsın!!!seminer seni bozdu daha beter kafayı yedin.Nolcak senin bu halin merak ediyorum?

    alper

    alper.mulayim@digiturk.com.tr

    YanıtlaSil
  5. Şiirinle sıçtın ağzıma, yıktın beni. Zaten sulugöz olmuşum iyice, babamın sene-i devriyesinde.
    Bir eski şarkı yetmişlerden, bir eski mevzu çocukluğumdan, yetiyor artık boğazımı düğümlemeye.
    Herhalde yaşlanıyorum artık iyiden iyiye.

    Seni seven dostun Müjdat

    YanıtlaSil