Geçen bir fıkra geldi aklıma sizlerle de paylaşmak istedim...
Birgün aşırı yağmurdan bir hristiyan köyünü sel basar. Sular o kadar şiddetli ve köy o kadar bir barajın yakınlarındadır ki sular sürekli yükselmektedir. Henüz sel yeni başlamışken köyün kaçışan yerlileri koşarak köyün klisesine giderler. 3 katlı klisenin rahibini kurtarmak isterler ve rahibe "Peder, her tarafı su basıyor hemen gitmemiz lazım, bizimle gelmelisin!" dedilerse de rahibin "Ben hayatımı tanrıya hizmetle geçirdim, O beni korur." red cevabını alırlar. Rahibin bu tavrına anlam veremeyen köylüler çaresizlik içinde oradan ayrılsalar da yükselen sular onları birkaç saat sonra kliseye yeniden döndürmeye yeter. Bu sefer ilk katı su basan klisenin ikinci katında bulunan pedere ancak bir sandalla ulaşabilirler. Yine kendileriyle birlikte gelmesini istedikleri pederin cevabı "Ben hayatımı tanrıya hizmetle geçirdim, O beni korur." olur. Sinirlenen çaresiz köylüler bir kez daha elleri boş dönmek zorunda kalırlar.
Ama sular dinmek-durmak bilmez. Sular biraz daha yükselir ve artık ilk iki katı sular altında kalan klisenin en üst ve son katında bulunan rahibi kesin kurtarmaya kararlı köylüler tekrar bir sandalla geri döndülerse de aldıkları cevap 3. kez "Ben hayatımı tanrıya hizmetle geçirdim, O beni korur." olur. Suların giderek yükselmesi, dinine bağlı ve kliselerine bağlı köylülerin büyük özveriyle bu sefer helikopterle gelip rahibi kurtarmaya son bir kez daha çalışması bile artık başka yolu kalmadığı için çatıya çıkan rahibin dinmek bilmeyen inadına çare olmaz, "Ben hayatımı tanrıya hizmetle geçirdim, O beni korur." cevabını değiştirmez.
Seller herşeyi götürür ve rahip hayatını kaybeder. Cennete giden rahip tanrının huzuruna çıkar ama çok sitemkârdır. "Tanrım ben ömrümü kayıtsız, şartsız sana adadım ama sen bu selden bile beni kurtarmadın. Kırgınım!" der. Tanrının cevabı ise çok kesindir: "Ulan ...eşek sana onlarca insan, iki sandal ve bir helikopter gönderdim kurtul diye, sen neden kaçmadın?!"
Bu fıkrayı gerçekten çok severim. Sürekli umudu Allah'tan veya devletten mucizevî şekilde ve hiç bir çaba göstermeden bekleyen insanların vahim durumunu ne güzel de anlatır. Şimdi biraz değiştirelim bu fıkrayı ve şöyle diyelim... Farzedin ki o an klise dolu ve içerde dua eden insanlar da var. Kurtulmak varken inançlarının uğruna pederlerinin yolundan gitmiş ve onların da sonu pederleri gibi olmuş olsun mesela ve işin sonu bir köyün kitlesel imhası olmuş mesela... Şimdi sorarım, her ne kadar o insanların kendi hataları da olsa kaçmamak ve boğulara ölmek, onların liderleri olan pederden de tanrı ve tarih hesap sormaz mı? Kendi inatları ve basiretsizlikleri yüzünden, hayatlarını adadıkları dinî konuları bile tam olarak anlayamadığı için onca insanın katili olmaktan ne kurtarır o pederleri?
Şimdi roller genişletelim... Din olsun siyaset, sel olsun AKP-DTP-PKK ve bilimum Türkiye'nin bitmez sorunları, peder(ler) ise Baykal-Bahçeli ve Atatürk'ten sonra gelen bütün siyasetçiler ki buna darbeci askerler dahil, köylüler ise bu millet; kimi saf kimi erdemli...
Yarın birgün iç savaş çıkar, bu ülke alışık olduğu(!) krizlerden de öte sorunların içine düşer, tam bir kaos ve dışa bağımlılık durumuna düşerse tarih tüm bu aktörlerden hesap sormaz mı? 'Ben size her imkânı verdim, şartı sağladım ama siz yine de sürekli bahanelere sığınarak bile bile lades dediniz' diye kızmaz mı?... Ha tarihten zerre ders almayan, birşeylere körü körüne inanıp tamamen aklın yolundan sapmışlara da ne kadar neyi anlatabilirsiniz onu da bilemiyorum, ben sadece yazıyorum...
ugurarcan | 14-Aralık-2009 | Ataköy, İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder