Yakın zamana kadar dünya işlerine sarmıştım çok; yazılarım o konular üzerineydi genelde. Biraz da sanırım kendi iç dünyamın yıkık döküklüğünü pek ortaya saçmıyor olmam da aklıma daha bir yatan düşünce olmuştu, yalan yok. Eskiden düzenli okuyanların sayısı ikiyken şimdi beş olmuştu belki ama yine de blog farkındalığı artmış, paylaştığım hassas noktalara ulaşmak herkes için artık daha kolay hâle gelmişti. Sağolsun ülkenin gündemi de o kadar yoğundu ki bu iyi bir fırsattı. Fakat bundan daha çok kaçamayacağımın farkına vardım yakın geçmişte. Ve yine kendimle yüzleşeceğim bir yazı yazmaya karar verdim.
Geçen günü bilerek birinin kalbini kırdım! Bu kişi Las Vegas'ta oturan benden yaşça bayağı büyük biri hem de. İlk aklıma gelen hakaretleri değil de, daha yumuşattığım bir üslup da kullanmış olsam, bu kendimden yaşça büyük insana "haddini bildirmek" gereğini hissettim. Beni yakın tanıyanların bir önceki cümleyi iki kere okuduğundan şüphem yok. Ama bu gerçeği de değiştirmiyor elbette. Haksız mıydım? Bence hayır! Bir fikir ayrışması yaşanmış ve ben sadece fikirlerimi orada düşüncelerini paylaşan kimseye bir saygısızlık etmeden açıklarken bu kişi bana ithamlarda bulunmaya başlamış, bana "uyuz" demeye kadar gitmiş, ve çok küçültücü bir üslupla hitap etmeye başlamıştı. Yine beni iyi tanıyanların 'Ee Uğur? Sen bunlara takılmazsın ki' dediklerini duyar gibi de olsam, sanırım son günlerdeki hırçınlığımın kurbanı oldum. Kendinden geçmiş bir hazla önce kafamda hazırladığım en sert mesajı bir çırpıda yazdım. Sonra 'Olmaz, bu çok sert oldu' diyerek onu başka bir yere kaydedip (her ihtimâle karşı silmeden) daha kısa, daha yumuşak ama yine sert bir mesaj yazıp yolladım. Sonrası iyice çirkinleşen bir kavga ortamı tabiki...
Zamanında Sıtkı Amca'mın bana öğrettiği onlarca dersten sadece biriydi kimseye haddini bildirmeye çalışmamak. Gençliğin verdiği o kan kaynamasıyla zor da olsa bunu erken yaşta oturtabilmiştim kendimde. Sıtkı Amca bu felsefeyi ilk bana önerdikten sonra düşünmeye başlamış ve çok hak vermiştim. Özellikle tartışmayı başlatan karşı tarafsa sizin ne kadar saldırgan ya da ağır konuştuğunuzun bir önemi yoktur. Çünkü o taraf baştan zaten olayları başlatan olduğu için sizin her lafınıza daha sert bir şekilde geri gelecektir. Mantık ve sağduyu beklemek zaten başından saçma bir davranış olacaktır çünkü onların olduğu yerde zaten neden tartışma olsun ki. Benim başıma gelen de bu oldu. Pehlivan güreş diye tutturdu. Bu kavga cereyan ederken bile kendime sürekli bu felsefeyi hatırlatmama rağmen âdeta gözüm dönmüş ve bunu sanki bir ego tatmini için ihtiyaç olarak görniştüm. Büyük hataydı...
Hayatta şakşakçı dalkavuklardan hep tiksindim. Benim gözümde beyinsiz ve karaktersiz bir insan profilidir o insan profili. Tartıştığım insanın arkasında bir de bu türden biri olunca hakaretler havada uçuştu. Aslında beni daha çılgına çeviren o dalkavuğun kışkırtmaları oldu. O arada o dalkavuğun bir mesajı, ne kadar hatalı ve ne kadar bencilce hareket ettiğimi yüzüme tokat gibi vurdu. Kişisel olmayan bir olayı kişiselleştiren bu insanlar kendi aramızdaki kavgamızı da birden ailemden al(ma)dığım terbiyeye getirmişti. Şok olmuştum. Haksız değillerdi. Olayın nasıl buraya geldiğini bilmeyen biri dışardan baksa ben acayip terbiyesiz ve saygısız biriydim. Hoş, olayın nasıl geliştiğinin de önemi yok, ben o seviyeye nasıl inmiştim ki? İlk yumruğu atan benden onlarca yaşça büyük biri bile olsa bunu O'nun terbiye seviyesine bırakıp gülüp geçmem gerekirken beni aynı seviyeye indirmesine izin vermiştim. Çok sevdiğim Ogün Hoca'mın lafı gibi, bir yanlışa bir diğer yanlışla cevap vermiştim ve bu beni haklıyken haksız duruma düşürmüştü. Üstüne üstün kendi egosal tatminim için işin içine ailem katılmıştı... Bu bir anda çok ağır geldi bana... Ayıldım...
Pişman olmuştum. Hemen özür dilediğim bir mesaj yazdım. Pek gurur yapan bir insan değilim eğer yaptığım şeyin doğruluğuna inanıyorsam. Tükürmüşsem kendi tükürüğümdür, gerekirse yalanır! Varsa bir hatası bir insanın, buna adam gibi sahip çıkmak ve özür dilemek, ezikçe kaçıp olayların ve en kötüsü de kendi egosunun kurbanı olmasından daha iyidir. Ben de bu çirkin ortama ve rezilliğe âlet olduğum ve hatta katkıda bulunduğum için başta bu insan olmak üzere o mesajı okuyan herkesten özür diledim. Tüm gün içim içimi yedi sonra. Kendime çok kızdım. Gergin olabilirim, canım sıkkın olabilir, herşey olabilir ama ben bu tuzağa düşmemeliydim. Döktüm içimi, tüm sinirimi akıttım, altta kalmadım üste çıktım da ne oldu? Sonunda ufalan ben oldum herkesle beraber. Başkalarının önemi yok, bana yakışan bu değildi. Ne kadar haketmiş de olsalar... Kavga çıkaran insan zaten muhattaba değecek insan değildir demiştim ya, bunu bir kere daha kazıdım kafama. Kim ne kazanmış kavga, hakaret, şiddetle de ben medet umdum? Hangi bağcı dayaktan akıllanmış ki döv döv nereye varalım?..
Özür mesajımı bu insan okudu mu bilmiyorum, beni affedip hakkını helâl eder mi onu da bilmiyorum ama bildiğim birşey var bunu paylaşmak istedim. Genelde insanlar hatalarını gizlemek yoluna gitseler de ben paylaşarak bir yandan kendime ceza verirken bir yandan gün gelir benden ufak birileri bunu okursa aynı hataları yapmasınlar diye bu sanal dünyaya bir not düşmüş oluyorum. Çoğumuz bu hataya düşüyoruz hayatta ve belki bu yazı bir iki kişiye ışık olabilir diye ümit ediyorum... Sonuçta hepimiz insanız!
Hep dediğim gibi:
"Dünyada görmek istediğiniz değişimin kendisi olun." -Gandhi.
"Öfkeyle kalkan zararla oturur." -Türk Atasözü.
"Keskin sirke küpüne zarar." -Türk Atasözü.
Vesaire vesaire...
ugurarcan | 10-Şubat-2010 | HJ308
photo by Terje Sørgjerd (Mr.X Team) @ http://www.mrx.no/albums/Frognerparken/Regret.jpg
Canim arkadasim, ne guzel derdini paylasmissin. Bil ki Ugur'cugum kucuk insanlar etraflarina, buyuk insanlar aynaya bakarlar. Sen guzel kalbine yakin ol, insaniz hersey bizler icin. Seni kocaman kucakliyorum bu sabah :))
YanıtlaSil