18 Mart 2007
Sevmeden Sevilmek mi?
Ben böyleyim işte... Gerek zamansızlıktan gerek ise diğer mecburiyetlerden artık her hafta izlemiyorum bugüne kadar en güçlü tutkuyla bağlandığım “Ihlamurlar Altında” dizisini. Birkaç hafta biriktirip teker teker bilgisayarıma indirdikten sonra boş bir zamanımda geçiyorum televizyon karşısına ve saatlerce kitliyorum kendimi ekrana. Soranlarınız varsa evet, her bölüm bende kayıtlı ve geçtiğimiz Cuma günü de 65. bölüm yayınlandı. Yine izlenen 4 bölüm ve harcanan yaklaşık 4-5 saatin ardından herzaman olduğu gibi derinlere, çok derinlere gittim. Bu dizi bende sadece yüzeysel olan sinir, romantizm yada ne bileyim sevinç uyandırmıyor. Sanırım çok sevmemin sebebi de bu; beni düşündürüyor ve sanırım çoğu insandan farklı gördüğüm nokta da bu, dizi hakkında.
Kendimle ilgili belki birçok temayı yada konuyu düşünür bulurken her bölümde kendimi, bu hafta izlediğim bölümlerden birindeki bir söz çok ilgimi çekti. “Bugüne kadar sevdin de ne oldu, bir de sevilmeyi dene” diyordu Ekrem Yılmaz’a. Sonra izlediğim bölümlerde bile bu lafa fena takıldım. Aklıma bundan yaklaşık 15 seneye yakın zaman önce arabada annemle babamın arasından yola bakarken sorduğum soru geldi birden. Sorum basitti aslında, sevmek mi sevilmek mi daha önemli diye sormuştum. Akabinde unutulan bu sorunun çok zaman ardından imalı cevabını annem sanki veriyordu bana bir iki yıl önce bir gece sohbetinde. O bana beni kendisinden daha çok sevecek olan biriyle olmamı öğütlüyordu. O kişi beni o kadar çok sevsin ki yani benim O’nu sevdiğimden çok sevsin ki mutlu olalım. Bugün bile hala o çocukken sorduğum büyük sorunun cevabını veremezken belki de içimden geçenler bir yanıt gibiydi. Hiçbir zaman anneme tam olarak hak veremedim. Bence harika bir teoriydi ama herkes aynısını istese ve herkes sevdiğinden çok sevildiği birini istese kim birini bulabilirdi ki diyordum kendime. Mantığımla verdiğim bu münakaşa çocukluğumdan bu yana belkide değişen hayat felsefemi gösteriyordu bana. Belki de mantık gereğinden çok söz alıyordu hayatımda ve belki de haksız değildi, kimbilir...
Dizide bence yanlış işler yapılıyor. Boku çıkan bu Yılmaz Filiz ilişkisi yemin ederim beni zıvanadan çıkartıyor artık. Adam gelmiş karşına, artık hala “senden değil bu çocuk” denir mi? Onun yerine “sen de bana sana inanmadığım için sırt çevirmiştin, çocuk senden ama seni affetmiyorum” falan de belki yapıcı olur. Yani ulan madem seviyorsun daha ne uzatıyorsun. Zaten dizinin ana teması bence bu iletişim kopukluğudur ki ona başka zaman değineceğim. Hayatımda değişmeyen nadir prensiplerimnden biri hep şu oldu: Sevgide gurur olmaz. Hayatımda gurursuzluğumdan yegane haz ve onur duyduğum tek koşul sevdiğimle olan ilişkilerimde oldu. Sadece aşk değil her türü için geçerli.. Seviyorsan seviyorsun kardeşim, neyin gururu hala! Çöpe atılan zaman ve enerjiden başka birşey değildir gurur, sadece zarar verir.
Tüm bu olanları ve akabinde hayatımın çeşitli dönemlerinden kopup gelen bu yapboz parçalarını düşündükçe kafam iyice karıştı. Hele en sonunda mecburi geldiğini düşündüğüm o evlilik teklifinden sonra kan beynime sıçradı. Söz kesiliyor ama hala bir "seni seviyorum" yok, yok hazır olmalar, birlikte yaşlanmalar ama Yılmaz'ın nerede o Filiz'e olan aşk divanları şimdi? Bilmiyorum ama benim aklım almıyor. Sevmediğin, içinin kıpırdamadığı, onu düşündüğün heranın farklı boyutlarda geçen bir rüya olmadığı bir kadın ile sırf o çok seviyor diye, sırf çok iyi biri diye nasıl beraber olur bir adam? Bu kendine, kalbine, ruhuna, ve hatta sevgisine ihanet değil midir? Bence alasıdır. Sevigye inanmayan insanları bilemem tabi ama ben bir kalpte iki aşka inanmıyorum ve yeni bir aşkın eskisini unutturacağını da düşünmüyorum. Her yalnız kalınan zamanda akla gelen o geçmiş sevgili nasıl da bulandırır beynini adamın. Yakışmaz bu sevgi adamına, yakışmaz sevgili ruhuna. Tek olmalıdır O. Tek ve çok sevilmelidir. Uğrunda deli köpek olunmalıdır. Aşk uğrunda ölen varsa aşktır! Sevgisini parayla takas eden ile sevgisini güvenceyle, sevmese de sevildiği biriyle yaşanılacak olan sahte ilişkiyle takas eden arasında fark yoktur bence. Gurursuz bir kişi varsa, işte bunu yapandır aslında. Annem der tabi, köpek gibi sevdi ve köpek gibi sevildi çünkü; yani tuzu kuru.
Bilmiyorum daha nelerle yüzleşeceğim bu dizi sayesinde ama bu konuda tavrım net. Ismarlama, ideal aşklara çıkan yollar dikenlidir, onlar mutlu eder gibi görünür ama kanser gibidir; derinden bitirir adamı. Söz vermiş aşklar ise deli kasırgalardır adeta; çok şeyi yerinden söker atar, çok can yakar belki, hortumlar oluşturup dünyayı savurur bir köşeden diğerine ama sonunda çıkacak olan duru bir güneş ve ona eşlik eden gökkuşağıdır sadece.
ugurarcan | 18:30 | 03/18/2007 | LOP Minneapolis, MN
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Sevmek mi sevilmek mi bende daha bilemedim bunun cevabını.
YanıtlaSilBugünlerde kendime bu soruyu çok sorar oldum.
Dün erkek arkadaşıma senden tek birşey istiyorum seni sevip sevmediğimi sorma yeter dedim.
Anlamıştı aslında ne demek istediğimi.
Kendini sevmeye zorlasanda olmuyor ama bir yandan da seni çok seven birini kaybetmek istemiyorsun.
Çevrendeki herkesin ama o çok iyi birisi, seni çok seviyor cümleleride onunla olmak zorundasın gibi hissettiriyor insana.
Ama yalnız kaldığın zamansa herşey değişiyor, içini yakan bir şarkı çaldığında hala kulağına sevdiğin insanın sesi çalınıyor, sevilenin değil...
Bu işler çok zor ya ...
Ihlamurlar altında dizisini izlemedim, izlemiş olsaydım dizi hakkında fikir beyan edebilirdim ama maalesef :(
İzlemediysen fikirimin ince gülü dizisini tavsiye ederim, o da insanı çok düşündürüyor.